Call

+90 532 507 38 12

Mail

info@tekinlegal.com

Ab Hukukunda Tüzük ve Yönerge Arasındaki hukuki farklılıklar

Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Sözleşme’nin 288. Maddesine göre Tüzükler, tüm AB Üye Ülkelerinde ‘doğrudan doğruya uygulanabilir’ niteliktedir. Bunun sonucu olarak, Tüzüklerin ulusal hukuklara aktarılması amacı ile ek düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç olmadığı gibi, bu gibi düzenlemelerin yapılması, Tüzüklerin Uluslar Üstü niteliğine de ters düşecektir. Ancak Üye Ülkelerin, Tüzük hükümlerinin etkin ve düzgün şekilde uygulanmasını temin etmek üzere bir kısım ek tedbir ve prensipler benimsemeleri mümkündür.
Tüzük bünyesindeki açık ve kesin nitelikli hükümlerin en önemli özelliği ise şudur; Üye Ülkelerde konu edildiği ulusal mahkemelerdeki yargılamalarda bu hükümlere doğrudan doğruya dayanılabilir ve hükme esas alınabilir.
Tüzüklerdeki açık ve kesin nitelikli hükümlere hem yatay hem de dikey nitelikli davalarda doğrudan doğruya dayanılabilir. Yatay nitelikli davalar, özel kişiler arasındaki davalar; dikey nitelikli davalar ise özel kişiler ile kamu kurumları arasında görülen davalardır. Her iki halde de Tüzük hükümleri, ilgili yargılamalarda dayanak alınabilecektir. Ancak bunun için ilgili Tüzük hükmünün resmi olarak yürürlüğe girmesi gerekeceği de kuşkusuzdur.
Tüzüklerin bir başka özelliği ise, Yönergelerden farklı olarak, Resmî Gazete’de ilan edildikleri tarih ile uygulanmaya başlama tarihleri arasında uzun bir sürenin söz konusu olmamasıdır. Gerçekten de, Tüzüklerin Üye Ülkelerde uygulanabilmesi için Üye Ülkeler tarafından herhangi bir ek adım atılmasına ihtiyaç bulunmadığından, uygulanmaya geçilmesi için de uzun bir süre tanınmasını gerektiren bir durum olmayacaktır.
Yönergeler ise yukarıda anılan özellikler bakımından Tüzüklerden ayrılmaktadır. ABİHS 288. Madde uyarınca Yönergelerin Üye Ülkeler nezdindeki bağlayıcı, temel olarak ulaşılacak amaçlar bakımından söz konusudur. Bir diğer ifade ile Yönergeler ile ortaya konan hukuki, idari ya da teknik amaç Üye Ülkenin de amacı haline getirilmiş olmakta ve fakat bu amaca ulaşılmasında kullanılan araç ve yöntemler ise Üye Ülkelerin takdirine bırakılmaktadır.
Yönergelerdeki amaçların Üye Ülkeler tarafından gerçekleştirilmesi ise, söz konusu Yönerge hükümlerinin Ulusal mevzuata aktarılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu noktada, Tüzüklerden farklı olarak Yönergelerin ulusal hukuka aktarılmaları gerekmektedir. Yönergeler, söz konusu aktarım işleminin ne şekilde yapılacağını belirtmek yerine bu hususu Üye Ülkelerin takdirine bırakmakta ve fakat aktarım için Tüzüklere göre daha uzun zaman dilimi öngörmektedirler. Zira, Yönergesel amaca ulaşılabilmesi için bu kez Üye Ülkeler tarafından atılması gereken adımlar, hazırlanması ve yürürlüğe konulması gereken düzenlemeler bulunmaktadır.
Kural olarak Yönerge hükümlerinin açık ve kesin hükümlerinin dahi yerel mahkemelerdeki yargılamalar bakımından doğrudan uygulanma özelliği bulunmamaktadır. Ne var ki, Üye Ülkeler tarafından ulusal hukuka aktarım süresi geçirilmiş olmasına rağmen Yönergenin iç hukuka kazandırılması için herhangi bir yasal düzenlemenin yapılmamış olduğu hallerde, Yönergelerdeki açık ve kesin hükümlerin dikey nitelikli yargılamalarda hükme esas alınması mümkündür. Böylece, Üye Ülkeler, kendilerine tanınan süreç içerisinde üzerlerine düşen yükümlülüğü yerine getirmemeleri durumunda, kamu kurumlarının taraf olacağı yargılamalar bakımından söz konusu açık ve kesin nitelikli hükümlerin kendileri aleyhine kullanılması sonucuna katlanmak durumunda bırakılmaktadırlar.

Klavuz

Bizi Takip Edin

2022 © Tüm hakları saklıdır.
Direktör Dijital tarafından ile tasarlandı.